(2 Kasım 2013)
Dizinin ilk 15 bölümünde, Zeynep’in Sayer Koleji’ne gelmesi
ve Kerem’in iktidarını sarsması sonucu yaşananları izledik. Zeynep’in ortama
alışıp yakın arkadaşlar edinmesi, Kerem’in uysallaşması gösterildi adım adım.
16. bölümde ise her şey başa sarmıştı sanki, Kerem aynı agresif Kerem, Zeynep
yine onun saldırganlıklarının birincil hedefi. Kendi kendime üzülmüştüm bunca
haftayı boşuna izlemişim gibi hissettiğim ve devamını izleyip izlememeyi sorguladığım
için.
17. bölümde gerginlik doruğa ulaştı ve 18. bölümde, Kerem’in
neden eskiye döndüğüne dair net bir yanıt aldık. Kerem, kendini ikna edemediği
konuda başkalarını ikna ederse içine hapsolduğu o cendereden çıkabileceğini
sanıyordu; bu şekilde çıkamayacağını da, hareket alanının ne kadar dar olduğunu
da bu bölümde anladı. Melis’le yaptığı konuşma, kendisine yalnızca ismiyle
hitap eden ebeveynler anlatısı, Kerem’de neyin eksik olduğunu ve bütün o
hırçınlığına rağmen derinde bir yerde onun da şefkate ihtiyaç duyduğunu
gösterdi.
Bölümün finalinde, Kerem’in önündeki iki yolu izledik:
kazanmak ve susmak ya da kaybetmek ve konuşmak.
İlkinde Kerem’in hikâyesi bir süre daha düğümlü kalabilir; ikincisinde
ise bizleri yeni heyecanlar bekliyor. Bu ikinci seçenekte aslında yine iki yol
var, ama bize yalnızca biri gösterildi ve böylece üst seste Kerem, “şimdi bana sorsalar ‘kazanmak mı kaybetmek
mi’ diye…” derken, kalbinden neyin geçtiğini görmüş olduk.
Daha önceki bölümlerde var mıydı bilemiyorum ama bu bölümün
bitiş jeneriğinin en sonunda “GB
FANLARINA TEŞEKKÜRLER :) ” ifadesi vardı, kendi adıma, genellikle dizilerin
yalnızca final bölümlerinde görebildiğimiz seyirciye teşekkür jestini sezon
ortasında görmekten mutlu oldum.