7-14 Ocak 2014
İkinci bölüm jeneriği akarken ekranda, ben gözlerimi kocaman
kocaman açmış dikkatle bakıyordum senaristin ismine: Mehmet Ercan Erdem. İlk
bölümde başka dört isim vardı hâlbuki. Durdum, bir daha baktım ve bir ışık
yandı: Ercan Mehmet Erdem işte, Behzat Ç.’nin senaristi. Doksan küsür bölümün
en az yarısını kalbime kazımış bir adam yani, bunun ardından bir cümle daha
kurmaya çekineceğim biri. Ama...
Ama izlerken nasıl sıkılıyorum, bilemezsiniz. Adı Cinayet,
türü polisiye olan bir dizi nasıl böyle durağan olabiliyor, hiç anlamıyorum. Nurgül
Yeşilçay’ın karakterine hiç inanmadım zaten, bayık bayık konuşması da tüy dikti
üzerine. Engin Altan Düzyatan hiç böyle koşuşturmalı bir rolün adamı değil
gibi. Kötü demek istemiyorum, değil çünkü, ama sanki üstü tozlanmış
oyunculuğunun, zamanla açılır umarım. Çünkü dizide birkaç dakikacık da olsa
gülümseyeceksek, belli ki Yılmaz karakteri sayesinde olacak. (İster istemez Behzat Ç. ile kıyaslıyorum
sürekli, Yılmaz’da bir parça Harun var gibi, Harun’un daha yakışıklı ve özgüven
sahibi olanı sanki. Özellikle arabada köfte ekmek yeme sahnesi bende bu fikrin
doruğa ulaştığı yer oldu.) Ayrıca, Zehra’nın başarılı, cevval bir
başkomiser, Yılmaz’ın da sürekli işi bozan tezcanlı, fevri bir ‘yeni
başkomiser’ olduğuna hiç inanmadım. Ben daha çok, Zehra evlenip gitse de Yılmaz
bir rahat rahat çalışsa, diye düşündüm. (Zehra’nın
nişanlısı Mehmet Ali karakterini canlandıran Volkan Ünal’a buradan sevgilerimi
göndereyim, naçizane. Kendisi ekranda daha fazla görmek istediğim yüzlerden,
ama o kadar düz, o kadar özelliksiz bir oyunu var ki, yakışıklı bir adam
olmasının ekmeğini bile yiyemiyor.)
İlk bölümün ardından sosyal medyada övgüler düzülüyordu Ahmet
Mümtaz Taylan, Goncagül Sunar ve Uğur Polat için. İyi de, olması gereken bu
zaten, buna şaşırılır mı? Bu üçünden hangisi kalkamamış bir rolün altından?
Hangisini izledik ‘oynayamazken’? İyi ki
varlar ve diziyi bir nebze izlenilir kılıyorlar...
Şükran Ovalı da A.Ş.K.’taki rolüne burada devam ediyor gibi,
ne bir eksik ne bir fazla.
Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde geçiyor olayların bir kısmı.
Ne idüğü belirsiz bir hocanın dersini gördük kısmen. Efendim, ben 9 yıldır
Uluslararası İlişkiler Bölümü bünyesindeyim, bir kez olsun bir hocanın bir
politikacı için “bizi yönetenler” dediğini duymadım. Zira demokrasi, halkın
yönetimi demektir. Bu hoca bununla da yetinmedi üstelik, belediye başkanı
adaylarının katılacağı ve öğrencilerin de sorular soracağı bir televizyon
programı aracılığıyla “demokrasinin işleyişine şahit olacağımızı” da ekledi.
Hadi ordan!
Ders sırasında yüksek titr sahibi olduğunu düşündüğüm bir
başka hoca girdi sınıfa, Gonca’yı sordu. Bir öğrenciyi dışarı çağırıp konuştu
falan. Sanki orası lise, hanımefendi de müdüresi. Oldu olacak nöbetçi öğrenci
gönderseymiş Gonca’yı çağırmaya...
Dizi bir uyarlama, Forbrydelsen uyarlaması. Onu da, ondan
uyarlanan Killing’i de izlemediğim için bununla ilgili olarak söyleyecek bir
şeyim yok. Cinayet’in hikâyesi o kadar ilgimi çekmedi ki gidip aslını izleyeyim
diye de düşünmedim. Dizide merak ettiğim tek şey, Tansu Biçer’in oynadığı
karakterin altından nasıl bir hikâye çıkacağı. Birkaç bölüme kadar oraya
ulaşmazsa anlatım, muhtemelen ben bu yoldan çekilirim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder