2 Ekim 2013
Dizinin uyarlandığı Hande Altaylı kitabı Kahperengi’yi bir
çırpıda okumuştum. İkinci kez okuyacak kadar çok sevdiğim sözlenemez ama
hikâyenin kendi halindeliğini sevmiş, Fırat’a asla ısınamamış, Narin’le Deniz
arasındaki dostluğa ise hayran olmuştum. Merhamet dizisi başladığında izledim
birkaç bölüm. Romanda olmayan karakterlerin eklenmesine değil, Narin’in
etrafında olmadık entrikaların döndürülmesine kızmıştım en çok. O yüzden
sürekli takipçisi olamadım dizinin, ama denk geldikçe (ki televizyonunu pek
kapatmayan biri olarak denk gelmekte hiç zorlanmadım) izledim yine de.
Yeni sezonda -yeni
dizilerin tekrarlarının sıkça gösterilmesi nedeniyle sanırım- denk gelememiştim
pek. İlk olarak 22. bölümün sonu ile 23. bölümün başını görebildim. İyi ki de
görmüşüm, sanırım 23 bölüm boyunca rastladığım en güzel sahneydi.
Fırat’ın evinde
Narin’le Fırat’ın yakınlaşmaları… Narin yaşanan her şeye rağmen mutlu, umutlu.
Gözlerini kapamış ve kendini Fırat’a bırakmış. Fırat bir yandan Narin’in elbisesini
çıkarırken bir yandan da savaş boyalarını sürünüyor. Aşk sözcükleri duymayı
bekleyen Narin suçlamalar, aşağılamalar duyuyor. Önce savunma cümleleri
kuruyor, çocukça. Anlatmaya çalışıyor kendini, Fırat onu gerçekten anlamak
istermiş gibi. Sonra bağırıp çağırmaya başlıyor, konuşarak çözülecek gibi değil
çünkü. Fırat’ı kovuyor odadan ve ağlıyor. Giyinip odadan çıktığında başı dik.
Yine de anlatmak istiyor kendini, çünkü seviyor her şeye rağmen. Anlatmanın bir
faydası olmayacağını anlıyor bir kez daha, döküyor zehrini ve çıkıyor.
Orada anlıyorum ki romanda geçen Narin’le Fırat’ın o ilk
sevişme teşebbüsü şimdiye kadar anlatılmamış ve dizide öyle güzel bir yere
bağlanmış ki, romanın akışında yapılan değişikliklerin hepsini bir anda
bağışladım ben.
Ardından Narin’in düşüncelerini duymaya başladık: “Gözlerine
bakacaktım ve karar verecektim. Bana aşkla bakacaktı. Dünyada ondan başka
hiçbir şeyin önemi kalmayacaktı. Onun bu pisliklere babası yüzünden
bulaştığına, masum olduğuna inandıracaktım kendimi kollarında yatarken. Kendime
ihanet edecektim, mesleğime, adalet duyguma… Fırat’sız kalmamak için adalete
ihanet ettim, Fırat’sız kaldım. Susuz, nefessiz, onsuz bir hayata mahkûmum
artık. Demek ki adalet gerçekten var.”
Burada anladım Narin’i. Romanda anlamamıştım ama burada
anladım. Hâlâ hak vermiyorum ama anlıyorum, acısına ortak olabiliyorum bu
yüzden. Bunları hissettirmeye devam ederse ben de düzenli seyircisi olabilirim
artık.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder